Tükendi
Gelince Haber VerBizleri Yüce Kitab’ına muhatap kılan Rabbimiz’e nihayetsiz hamd ü senâlar olsun. Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme, âline, ashabına salât u selâm olsun.
Elinizdeki kitabı oluşturan yazılar sade, anlaşılır bir üslupla kaleme alınmıştır. Konular herkesin okuyup istifade etmesi ve öncelikle nefsinden başlayacağı sorgulama ile bir heyecan kuşanması temennisiyle tertip olunmuştur.
İnsanımızın Kur’ân-ı Kerîm ile ünsiyetinin artması ve okuyup anladıkları ile ahlâklanması gibi bir derdimiz var. Bu itibarla burada yazılanların ortak hedefini, aşağıda zikredilen “sorular etrafında düşünmek” şeklinde özetleyebiliriz:
Allah Kelâmı’na muhatap olmak gibi büyük nimet içinde olduğumuzun ne kadar bilincindeyiz? Âyetleri hürmet ve muhabbetle okumak, buyruğunu anlayarak anlatmak, yaşayarak yaşatmak yönünde çabalarımız yeterli mi? Âyetlerin ahkâmını günlük hayatımıza taşıma kaygısı gündemimizde nereye tekabül ediyor?
Bu ve benzeri soruları herkes öncelikle kendi nefsine sormalı ve ne kadarına olumlu cevap verdiğine bakmalı diye düşünüyoruz. Çünkü bu kitabı oluşturan yazılar, benzer sorulara verilecek olumlu cevap yüzdesini artırma gayesiyle yazıldı.
İnanıyoruz ki, bu tür sorulara olumlu cevap verebilmek Allah Kelâmı’nı dokuyan her cümlenin bizzat bize hitap ettiği heyecanını yüreğimizde duymakla alakalıdır. “Ey iman edenler!” hitabıyla başlayan âyetler kadar, kâfir ve münafıkları ihtar edenleri de dikkatle takip etmek durumundayız. Orada tarif edilen karakterleri doğru tahlil etmek durumundayız. Verilen misallerin iyilerini örnek almak, kötülerinden ibret almak durumundayız.
Biliyoruz ki, izlerinden yürümeye can attığımız ashâb-ı kirâm, nâzil olan her âyeti hep aynı heyecanla takip etmişler ve oradaki sarsıcı soruları önce nefislerine tevcih etmişlerdir. Ve yine biliyoruz ki, Sevgili Peygamberimiz bizi her hâlukârda Kitâb’a ve sünnete sımsıkı tutunmaya çağırmıştır. Erhamü’r-Râhimîn olan Rabbimiz, bu ikisine sımsıkı yapışmayı işaret ederek bunlara aslâ muhâlif gitmemeyi emretmiştir…
O ki, Kitab-ı Kerîm’ini bize, “Kendisinde hiçbir şüphe olmayan bu Kitap, muttakiler için hidayet kaynağıdır” (Bakara, 2/2) fermanıyla takdim ediyor. Ve buyuruyor ki: “(Ey Muhammed aleyhisselâm!) Bu Kitab’ı sana, her şey için bir açıklama, bir hidâyet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl, 16/ 89)
“ Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifâ, mü’minler için bir hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus, 10/57) ve “Şüphesiz ki bu Kur’ân en doğru yola iletir.” (İsrâ, 17/9)
“ (Rasûlüm!) sana bu mübarek Kitab’ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sâd, 38/ 29) “Biz, Kur’ân’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için şifâ ve rahmettir; zâlimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsrâ, 17/ 82) diye hatırlatıyor…
Ve nihayetinde, “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir; derken hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidâyet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz” (Zümer, 39/23) ihtarından sonra, “Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi ve çok övülen Allah katından indirilmiştir.” (Fussilet, 41/42) fermanıyla mü’minlerin gönüllerini teskin ediyor; o “habl-i metîn”e sımsıkı tutunmaları gereğini işaret ediyor.
Habîb-i Ekrem (s.a.v.) bir gün sahabe-i kirama “Ashâbım! Siz şehâdet etmez misiniz ki, Allah Teâlâ’dan başka ibadete lâyık kimse yoktur ve ben onun hak peygamberiyim?” diye sorunca, “Evet, şehâdet ederiz, ey Allah’ın Rasûlü” dediler.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.): “Muhakkak ki Kur’ân’ın bir ucu Allâh’ın (kudret) elinde, bir ucu sizin elinizdedir. Ona sağlam yapışınız. Şüphesiz ki siz Kur’ân-ı Kerîm’e göre yaşadıktan sonra şaşırıp helâk olmazsınız” (İbn Hibbân, Sahîh, I/166, H. no: 122) buyurdular ve kıyamete kadar gelecek ümmetine gidilecek en doğru yolu göstermiş oldular. Kelâm-ı İlahî’nin yolumuzu aydınlatan her cümlesini, her kelimesini anlayarak hayata taşımak gerektiğini işaret ettiler.
Şeyh İsmail Fakîrullah Hazretleri, Molla İbrahim’e nasihatlerinde diyor ki; “Kim Allah’ı seviyorsa Kur’ân okumayı da sever. Kur’ân kırâatı, insan rûhunun gıdasıdır… Fatiha okumak, istediğini celb edici ve sakındığını def edicidir. Kim Allah’ı seviyorsa, Kur’ân’ın hükümleri gereğince amel etsin. Kim Allah’ı seviyorsa, O’nun sevgili Peygamberine tâbi olsun…”
Elhamdülillah, Kur’ân Günlüğü yazıları ilk günkü heyecanla devam ediyor. Samimiyet ve ihlâsla yapılan değerlendirmelerin dimağlardan gönüllere akan sıcak menfezler bulacağına inanıyoruz. Ve bu yazılar vesilesiyle, ismen tanışmadığımız deryâ gönüllü insanlarla aramızda ünsiyet tesis edilmiş olması, ümidimizi artırıyor. “Oku Düşün” ser-levhasıyla yazılan satırların dikkatli nazarlarda, ufuk açıcı değerlendirmeler olarak takip edilmesi mesuliyetimizi artırıyor.
Yukarıda hülasa edilen düşüncelerle telif edilen satırlar vesilesiyle, sahabe hassasiyetini arayan bir duyarlılığa katkıda bulunabilirsek… Allah dostlarının edebine hayran bir gönül inceliğininin ilmek ilmek dokunmasına omuz verebilirsek… Kendimizi bahtiyar addedeceğiz.